Abdurehim Gheni Uyghur
BAYRAQDAR MEDİA – 1948 yılı 10 Aralık’ta, Birleşmiş Milletler Teşkilatı üye devletlerinin onayıyla tarihi bir belge kabul edilmiş ve bu belge insanlık tarihinde bir anıt haline gelmişti. Bu belge, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ydi ve içeriğinde insanın özgür ve eşit haklarla doğduğu, tüm insanların haysiyet ve haklar bakımından eşit olduğu, herkesin saygı, özgürlük ve adaletten yararlanma hakkına sahip olduğu yazılıydı.
Ne yazık ki günümüzde, yani aradan 76 yıl geçmiş modern dünyamızda bile bir milleti diğerinden üstün gören, kendisinden farklı halkları düşman bilen, kendi hakkını talep eden masum insanları karanlık hapishanelere atıp zulmeden insanlık dışı suçlar hala devam etmektedir.
Tüm dünya insanlarının bildiği gibi, şu anda, tam da bu dakikalarda, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da milyonlarca masum Uygur toplama kamplarında insanlık dışı işkencelere maruz kalmakta, Uygurların dili, kültürü, tarihi ve dini yok edilmektedir. Uygur çocukları anne-babalarından kasıtlı olarak alınıp çocuk kamplarına götürülerek beyinleri yıkanmakta, kendi dil, kültür ve dinlerinden mahrum bırakılarak bedeni Uygur, ruhu Çinli olarak yetiştirilmektedir. Uygur kadınlar sadece Çinlilerle evlenmeye kalmayıp, aynı zamanda tacize, kısırlaştırmaya ve kürtaja zorlanmaktadır…
Uygurlar Doğu Türkistan’daki fabrikalarda köle olarak çalıştırılmanın yanı sıra, binlerce kilometre uzaklıktaki Çin eyaletlerindeki fabrikalarda da köle işçi olarak çalışmaya zorlanmaktadır. Uygurların iç organları zorla alınarak organ kaçakçılarına satılmaktadır.
Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da işlediği suçları Amerika hükümeti, Kanada, İngiltere, Hollanda, Belçika, Fransa, Çekya, Litvanya, Tayvan gibi ülkelerin parlamentoları soykırım ve insanlığa karşı suç olarak tanımıştır. 2024 yılı 7 Temmuz’da Hollanda’daki Dünya Vatandaşlar Mahkemesi, Xi Jinping’e 11 suç yönelterek tutuklama kararı çıkarmıştır. Bu 11 suç arasında Doğu Türkistan’da soykırım ve insanlığa karşı suç işlediği açıkça belirtilmiştir.
2024 yılı 10 Ekim’de Avrupa Parlamentosu, Uygurlara yönelik zorla çalıştırma uygulamasının insanlığa karşı suç teşkil ettiğini ve soykırım tehlikesi oluşturduğunu belirten bir karar kabul ederek, Çin hükümetinin üst düzey yetkilileri ve insan hakları ihlallerine karışan kurumlara ek yaptırımlar uygulanmasını talep etmiştir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, 2022 yılı 31 Ağustos’ta Doğu Türkistan’da ciddi insan hakları ihlallerinin mevcut olduğuna dair bir rapor yayınlamıştır.
Kısacası, şu anda Doğu Türkistan’da 21. yüzyılda “bir daha asla tekrarlanmayacak” denilen trajedi yaşanmakta ve Uygurlara yönelik soykırım devam etmektedir.
Açıkça görülüyor ki, Çin Komünist hükümeti Birleşmiş Milletler, Batı ülkeleri ve dünyadaki tüm insani duyarlılığa sahip halkları hiçe sayarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin her maddesini kasıtlı, planlı ve amaçlı bir şekilde alçakça çiğnemektedir. Çünkü onlar Uygurların güçsüz ve çaresizliğini, uluslararası toplumun ise “gürültüsü var, yağmuru yok” olduğunu görmüşlerdir.
Şahsen kendimi ele alırsam, ben neden 2018 yılı haziran ayından başlayarak üç yıldan fazla her hafta sonu Amsterdam Dam Meydanı’na gelip durmadan Çin hükümetine karşı gösteri yapıyorum? Çünkü benim milletimden olan milyonlarca Uygur kardeşim hala Çin’in toplama kamplarında insanlık dışı işkencelere maruz kalmaktadır. Doğu Türkistan’daki 19 akrabamla olan iletişimim kesileli 7 yılı geçti. Onların nerede olduğunu, hatta hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorum. Zorla kaybedilen 19 akrabam, Çin hükümetinin Uygurlara yönelik soykırımının canlı kanıtı, somut ispatı ve milyonlarca kayıp Uygur ailesinin canlı bir resmidir.
Bu yıl, yani 2024 yılı 8 Temmuz’da, Hollanda’daki Dünya Vatandaşlar Mahkemesi beni kan dökücü faşist Xi Jinping’in Doğu Türkistan’da Uygurlara uyguladığı soykırım suçuna ilişkin davada tanıklık yapmaya davet etti. Mahkemeye katılmama iki gün kala, Çin hükümeti toplama kampındaki babam ve abimi bana telefon ettirerek, bana güçlü ruhsal ve siyasi baskı uyguladı. Beni mahkemeye katılmamaya zorladılar. Sonunda beni ikna edemediklerinde, hasta yatağında yatan babamın yanına abimi tekrar toplama kampından getirip, ona konuşturulmuş videoyu bana gönderdiler. Abim beni bu mahkemeye katılmamaya, vatana dönüp babamla görüşmeye davet etti.
Ancak ben Çin hükümetinin tuzağına düşmedim, aksine bu videoyu Dünya Vatandaşlar Mahkemesi’nde çelik gibi bir kanıt olarak başhakeme ve tüm katılımcılara gösterdim. Babam ve abim aracılığıyla beni dize getiremeyen Çin hükümeti, onları yeniden toplama kampına kapatıp ağır işkence etti. Sonuçta, 2024 yılı 16 Eylül’de babamı toplama kampında işkenceyle öldürerek benden intikam alıp beni ruhen işkence etti.
Elbette, Çin hükümeti sömürge vatanımdaki akraba, dost ve diğer Uygur kardeşlerime zalimce elini uzatmakla kalmayıp, özgür-demokratik, güvenli bir ülke olan Hollanda’daki benim gibi bir siyasi aktiviste de kötü niyetini gösterdi. Onlar benim sesimi boğmak, sesimi kısmak, mücadele faaliyetlerimi tamamen durdurmak istediler. Bu yüzden, bana onlarca kez çeşitli tehditler, hatta birkaç kez ölüm tehdidi savurdular.
Sonuç olarak, 2021 yılı 2 Ekim’de Çin hükümetine karşı Fransa’daki büyük bir gösteriye katılmak için giderken trafik kazasına uğrayıp ağır yaralandım. Acaba, bana açıkça saldıramayan Çin’in bu trafik kazasını düzenlemediğini kim kesin olarak söyleyebilir? Bu olay beni Çin hükümetine karşı gösterilerden, mücadeleden, bağımsızlık devrimi saflarındaki biricik yerimden bir süre mahrum bıraktı. Ancak, yaralarım iyileşip, bedenim güç kazandıktan sonra, özgürlük-bağımsızlık saflarındaki öncü konumuma şimşek hızıyla geri döndüm. Millet önündeki sorumluluğumu, görevimi yerine getirmek, vatanımın bağımsızlığı, halkımın özgürlüğü için yeniden mücadeleye atıldım.
Adaletin cehaleti, aydınlığın karanlığı, hakikatin iftirayı, cesaretin kötü niyeti yeneceğine olan inanç ve güvenim tam olduğu için, Çin hükümetine karşı sarsılmaz duruşumdan, sonuna kadar özgürlük savaşçısı olma şeref ve niyetimden bir an bile sapmadım, vazgeçmedim.
Görüyorum, görüyoruz, tanık oluyorum, tanık oluyoruz
İnsan Hakları Beyannamesi şimdi ismi var cismi yok, kını var hançeri yok, kalemde var alemde yok bir antika eşyaya dönüştü. Zalim işgalci, iki eli kanla boyanmış cellat Çin komünistlerinin karşısında dünyadaki devletler, örgütler, liderler, sıradan halklar, kısacası herkes söz konusu olduğunda kekeme, harekete geçme konusunda felç olmaktan başka bir şey yapamadı.
Ancak ben zalimin karşısında boyun eğen, zulüm meydanında seyirci, celladın kılıcına karşı yumuşak başlı olmayı istemiyorum.
Aksine, kendimde var olan güç, özgürlüğe gebe cesaret, zafere meşale olan yüreklilik ve vahşiliğe karşı güç-heybetimle sürekli ileri yürüyeceğim, durmadan ileri yürüyeceğim.
Ben tüm dünyadaki özgürlüksever hükümetleri, insanlığı diri örgütleri, aydın kişileri ve adaletsever halkları ayağa kalkmaya, Çin yönetimini sorguya çekip suçlarının hesabını sormaya, Uygur soykırımına seyirci kalıp bakmak yerine onu derhal durdurmaya, Uygurların yeryüzünden kökünden yok edilmesinde Çin cellatlarına ortak olmamaya, İnsan Hakları Beyannamesi’nin itibarını, saygınlığını, yasallığını ve heybetini korumaya çağırıyorum!
Çünkü ben, Çin hükümetinin soykırıma uğrattığı Uygur halkının ahı ve feryadını dünyaya duyuran, kendi halkımın özgürlüğü, hürriyeti ve bağımsızlığı için mücadele eden bir özgürlük savaşçısıyım!
Yazılış tarihi: 22 Aralık 2024
İlk şərhi yaza bilərsiniz