BAYRAQDAR MEDİA kardeş Türkiye’nin “Aydınlık” Gazetesinde yayımlanmış dikkate değer yazıyı okurlarına sunar. Yazı izinli olarak yayımlanmaktadır.
Gaffar YAKINCA
Azerbaycan, 7 Şubat’ta devlet başkanını seçmek için sandığa gidecek. Aralarında Başkan İlham Aliyev’in de olduğu yedi aday yarışıyor. Son yapılan yoklamalarda Aliyev’in politikalarına güven 100’de 98’i buluyordu. Seçimi kazanmasına da kesin gözü ile bakılıyor. Tartışılan konu 100’de 100’e yakın bir oy alıp almayacağı.
Böylesi bir tartışma, Batılılara -ve Batı kafası ile düşünen Türklere- tuhaf geliyor. Bir adayın bu düzeyde oy almasını “demokrasinin kusuru” gibi görüyorlar. Oysa Azerbaycan’da seçimler son derece şeffaf yapılıyor ve uluslararası gözlemcilerden hep tam not alıyor. Batılıların bu bakışı biraz kibirlerinden, biraz da konuya hâkim olmamalarından ileri geliyor. Doğu milletlerinin karakterini ve Azerbaycan’ın özel koşullarını kavrayabilseler, Aliyev’e verilen yüksek desteğe de şaşırmazlar.
Aliyev’in Başarı Öyküsü
İlham Aliyev’in şahsında topladığı bazı özellikler, O’nu Azerbaycanlılar için “vazgeçilmez” kılıyor. 2003’te girdiği ilk seçimde en büyük avantajı eski devlet başkanının oğlu olması idi. Batılılar, bunu olumsuz bir durum gibi algıladılar ama tam tersine bu, Azerbaycan halkının gözünde son derece olumlu bir özellikti. Çünkü bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti’nin “kurucu babası” Haydar Aliyev, belki de tüm Azerbaycan tarihinin en çok sevilen lideri idi. Ülkesini parçalanıp yok olmaktan kurtarmış ve çağdaş Azerbaycanlılık kimliğini inşa etmişti. Ölümü, Azerbaycanlılar üzerinde bir felaket etkisi yarattı. Halk, Haydar Aliyev’in ardından O’nun ideallerini ve siyasi pratiğini sürdürecek bir lider istiyordu ve İlham Aliyev bu beklentiye en iyi yanıt veren adaydı.
Ancak İham Aliyev asıl gücünü iktidarda olduğu süre boyunca gösterdiği performans ile elde etti. Dünyanın belki de en zor işi çok sevilen, çok başarılı bir liderin halefi olmaktır. Çünkü büyük liderlerinin mirasları ağır olur ve genellikle takipçileri o yükün altında ezilirler.
Aliyev ise devraldığı zorlu mirasın altında ezilmedi. Aksine, babasının vasiyetini “zorunlu siyasi hedefler” olarak benimsedi ve bunların önemli bir bölümüne de ulaştı. Azerbaycan, onun döneminde görülmemiş bir kalkınma ve ilerleme gösterdi. Ekonomi güçlendi, eğitim, sağlık, güvenlik ve vatandaşlık hizmetleri gelişti. Alt yapı, imar ve teknoloji yatırımları sayesinde Azerbaycan, bazı Avrupa ülkelerini bile geçen bir yaşam kalitesine ulaştı.
Türklerin Son Büyük Zaferi
Sadece kalkınma ve ilerleme konusu bile göz önüne alınsa Aliyev gayet başarılı bir lider. Ama bütün bunlardan çok önemli bir hedef daha, yine onun sayesinde gerçekleşti. İlham Aliyev, Azerbaycan’ın otuz yıldır işgal altında tutulan topraklarını Ermeni işgalcilerden geri aldı. Bu, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun bir lideri ömrünün sonuna kadar devlet başkanlığı makamına oturtmaya yetecek denli büyük bir olaydı.
Çünkü Aliyev, bu başarıyı siyasetin bilinen tüm araçlarını ustaca kullanarak elde etti. Bir yandan ordunun hazırlanması, diğer yandan diplomatik zeminin uygun hale getirilmesi… İçeride milli birliğin sağlanması, dışarıda haklılığı pekiştirecek iletişim çalışmaları ve temaslar… Ve sonunda bizzat kendisi tarafından yönetilen bir sıcak savaş. Dünya tarihinde benzerine çok az rastlanan, 44 gün gibi kısa bir sürede ulaşılan mutlak bir zafer!
Aliyev, bu zafer sayesinde hiçbir seçimle elde edilemeyecek bir payeye kavuştu, milleti için ebedi “Ali Başkumandan” oldu. Dahası, tüm Türk dünyasında da çok seçkin bir yer edindi. Çünkü Türk dünyası, bizim 1922’deki Kurtuluş Savaşımızdan beri ilk kez savaş yolu ile toprak kazanıyordu.
Bizde Olmayan, Aliyev’de Olan Şey
Aliyev, şüphesiz Türkiye’de çok sevilen bir lider. Sevmeye seviyoruz, ama bizlerin İlham Aliyev’in öneminin yeterince anlayamadığımızı düşünüyorum. Doğu sınırımızda, tüm Asya ve Türk dünyasına açıldığımız ilk durakta, Türk halkını iyi tanıyan ve Türkiye’yi bu denli çok seven bir liderin olması bizim için büyük şans.
Üstelik Aliyev’de ve kadrolarında bizde olmayan bir şey var: Türk dünyasının diğer yöneticileri ile aynı kültür çevresinden geliyorlar. Onlarla benzer tarihsel sorunlara, benzer bağımsızlık öykülerine sahipler ve en önemlisi aynı dili konuşuyorlar.
Türkiye’nin kalkınma ve ilerleme öyküsü Batı’ya ait bir öyküdür. Biz Doğu’yu ve kendi coğrafyamızı yeni tanımaya başlıyoruz. Azerbaycan ise hem Doğu’yu, hem de eski Sovyet coğrafyasını bizden daha iyi biliyor. Aliyev’in kişisel özellikleri ise bu konuda adeta “mükemmel kombinasyon”. Rusya’da diplomasi okuyup yıllarca hocalık yapmış, Türkiye’de ticaretle uğraşmış ve uzun süre babasının yanında, Sovyet kökenli liderler arasında deneyim kazanmış bir isim. Diplomat kökenli olması sebebi ile Batı’yı çok iyi tanıyor, ileri düzeyde İngilizce ve Fransızca biliyor. Türkiye’de yaşamış, ülkemizi ve dilimizi çok iyi derecede biliyor. Rusçaya ve tüm eski Sovyet coğrafyasına tüm detayları ile hâkim… Bunun için Aliyev’in dostluğu Türkiye açısından paha biçilmez bir servet.