Son yeniləmə: 18 Dekabr 2023 10:46
Hasan KUMKALE – Özel olarak BAYRAQDAR MEDİA için
BAYRAQDAR MEDİA – Modern dünyada özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında şekillenen uluslararası diplomaside devletler arası iş birlikleri önem kazanmıştır. Hatta bu önem her geçen gün daha da değerini arttırmaktadır. Çok kutuplu dünyada devletler arası ilişkiler çıkar ve pragmatizm üzerine şekillenen iş birliklerini beraberinde getirmektedir. Bu iş birlikleri çıkar odaklı olduğu için hem kendi arasında, hem de söz konusu birlikler arasında kısa veya uzun vadede çatışmalar da doğurabilmektedir. Diğer yandan Batı menşeli uluslararası organizasyonlara baktığımızda çifte standartlı yaklaşımın ön plana çıktığını; insan hakları, barış gibi evrensel mefhumların emperyalist politikaların sadece aracı olarak kullanılıp yer yer menfaatlere kurban edildiğine tanık oluyoruz.
Küresel sistemdeki sorunların bu denli belirginleştiği ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanan gerilimin her geçen gün biraz daha yükseldiği, hatta yer yer sıcak çatışmalara dönüştüğü kritik bir süreç yaşıyoruz. Hem aktüel problemlerin çözümünde, hem de çağ aşan meselelerin halledilmesinde tarih, coğrafya, kültür gibi unsurlar ön plana çıkmaktadır. Çatışmaların çözümünde bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda daha işlevsel neticelere ulaşılması kolaylaşmaktadır.
Türk Dünyası’nın tarihsel birikimi, kültürel yakınlığı, jeopolitik avantajları ve birlikte yaşama ülküsü gibi müşterekleri her geçen gün biraz daha ön plana çıkmaktadır. Tarihin muhtelif süreçlerinde emperyal baskılara maruz kalan Türk Dünyası bugün bu prangalardan kurtulmakta, özgür, bağımsız ve onurlu bir Türk asrı inşa etme yolunda hızla ilerlemektedir. Bu ilerlemenin en önemli adımlarından bir tanesi 2009 yılında Türk Keneşi adıyla kurulmuş olan günümüzdeki Türk Devletleri Teşkilatı’dır. Bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından Türk Dünyası’ndaki devletlerin kültürel ve politik iş birliğini arttırmak amacıyla TÜRKSOY ve TÜRKPA gibi kurumların oluşturulması sürece katkı sunmuş ve bu süreç siyasi bir birliktelik olarak Türk Devletleri Teşkilatı ile taçlandırılmıştır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Nahçıvan Anlaşması ile kurulmuş olması Azerbaycan’ın teşkilat içerisindeki rolü ve katkısı açısından da ayrıca kıymetlidir.
Türk Dünyası’nın hür ve müstakil devletleri tarafından oluşturulan Türk Devletleri Teşkilatı sadece üye ülkelere değil, emperyalizmin ve sözde büyük devletlerin çıkar odaklı politikalarından bunalan tüm milletlere ve devletlere yeni bir rota çizmektedir. Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, fikirde, işte birlik!” şiarını 21. yüzyılda somutlaştıran pek çok faaliyete şahit olmaktayız. Ortak alfabe çalışmaları, Türk Devletleri Teşkilatı üyelerini kapsayan Türk Yatırım Fonu’nun oluşturulması, her toplantıda güncellenen ve geliştirilen ticaret anlaşmaları ve ülkeler arası iş birliği ile kurulan üniversiteler gibi faaliyetler iş birliğinin ve birlikteliğin kavilenmesi noktasında oldukça önemli rol oynamaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı öncülüğünde gelişen iş birliği ve çalışmalar hususundaki en önemli başlıklardan biri de elbette güvenliktir. “Ankara’nın güvenliği Astana’dan; Bakü’nün güvenliği Bişkek’ten; Taşkent’in güvenliği Lefkoşa’dan, Budapeşte’den veya Aşkabat’tan geçer” şiarıyla üye devletlerin her birinin iç ve dış tehditlere karşı birlik olma iradesi son derece stratejiktir. Üye devletler arasında gerçekleştirilen toplantılarda dünyadaki aktüel gelişmelere yönelik değerlendirme ve neticeler birliğin pratikteki önemi açısından kritiktir. Yine üye devletlerin milli güvenlik kurullarının temsilcilerinin ve savunma bakanlarının ve ilgili bürokratlarının yaptıkları hususi toplantılar ve aldıkları kararlar tarafımca ve dünya kamuoyu tarafından dikkatle izlenmekte, takdirle karşılanmaktadır.
Azerbaycan’ın 30 yılı aşkın süredir işgal altında olan ve haklı davasında AGİT Minsk Grubu tarafından çeşitli oyalanmalara maruz kalan Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali muazzam bir başarı ile sonlandırılmıştır. Azerbaycan’ın haklı davasındaki bu tarihi başarısı pek çok yönden kıymetli olmakla beraber Türk Dünyası’nın ortak güvenlik konsepti oluşturması için de tarihi bir mihenk taşı olmuştur. Zira Karabağ Savaşı’nın kazanılmasında Türkiye’nin diplomatik desteğinin yanı sıra “Bir millet – iki devlet!” düsturu doğrultusunda askeri anlamda vermiş olduğu destek şüphesiz yadsınamaz. Azerbaycan ordusunun kahramanca döğüşmesi ile Türkiye’nin özellikle son dönemde Azerbaycan ordusunun eğitilmesi ve donatılması noktasındaki katkıları bu zafetrin mayasını oluşturmuştur. İlaveten Türk savunma sanayiinin yüz akı olan SİHA-ların da Azerbaycan Ordusunun zaferinde çok önemli bir payı olduğu muhakkaktır. Karabağ Savaşı’ndan sonra Azerbaycan ve Türkiye arasındaki iş birliğinin daha da artması ve neticeten imzalanan Şuşa Beyannamesi geleceğe ilişkin ümitlerimizi perçinlemektedir. Azerbaycan ve Türkiye arasındaki bu samimi ve güçlü mutabakat şüphesiz iki ülkenin de üyesi olduğu Türk Devletleri Teşkilatı’na yön verecek; neticede Türk Dünyası’na sirayet edecektir. Bununla birlikte oluşan birliktelik ve güvenlik konsepti tüm dünya için çok önemli bir mesaj ve örnek teşkil etmiştir. Huzur ve barış dolu bir dünyanın inşaası için Türk Dünyası’nın birlikteliğinin ne kadar işlevsel olduğu görülmüştür. Bu ümit verici gelişmeleri yakından takip edip heyecanlanırken bugünlerin temelini geçmişte atan Kafkas İslam Ordusu’nu ve onun aziz komutanları Enver Paşa ve Nuri Paşa’yı rahmet, minnet ve hürmetle anıyorum. Türk Milleti için canını feda eden, bu toprakları kanlarıyla vatan kılan Karabağ Savaşı şehitlerinin ve tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde tazim ile eğiliyor, gazilerimize en derin minnet ve saygılarımı arz ediyorum. Bu vesile ile Türkiye’nin başkenti Ankara’dan Azerbaycan’ın yiğit evlatlarına, kıymetli soydaşlarımıza baki selam, dua ve muhabbetlerimi sunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk ve Türklük sevdalısı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünün daima geleceğimize ışık tutacağına her zerremle inanıyorum.
Redaksiyadan: 1991-ci ildə Çanakkaledə anadan olan Hasan Kumkale ibtidai və orta təhsilini doğulduğu Çanakkaledə başa vurub. Sonra Ankara Gazi Universitetinin Hüquq fakültəsində bakalavr təhsili alıb. 2016-cı ildə bakalavr təhsilini başa vurub və sonra icbari hüquq stajını tamamlayıb. Hazırda Ankarada sərbəst hüquqşünas kimi işləyir. Uşaq yaşlarından Ziya Gökalp, Əhməd Cavad, İsmayıl Gaspıralı, Yusuf Akçura kimi dəyərli ziyalıların əsərləri ilə tanış olan Hasan Kumkale türk milliyyətçiliyi ideyasının hər platformada müdafiəçisi olub. Məhz bundan irəli gələrək hələ tələbəlik illərində özünün qeyd etdiyi kimi “türk milliyətçilərinin yeganə ocağı olan Ülkü Ocaklarında” fəal şəkildə müxtəlif vəzifələr yerinə yetirib. Ülkü Ocakları Genel Merkezində 2012-2019-cu ullər arasında türk dünyasından sorumlu genel başqan yardımçısı və Genel secreter vəzifələrində çalışıb. Həmin dövrdə sevdası olduğu türk dünyasını – Turan coğrafiyasını və türk dünyasından olan soydaşları daha yaxından tanımaq fürsəti əldə edib ki, bunun da həyatının ən dəyərli anları olduğunu qeyd edib. Onun BAYRAQDAR MEDİA üçün məxsusi olaraq qələmə aldığı “Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Devletlerinin Ortak Savunma Politikaları Geliştirmesi” adlı məqaləsinin oxucular üçün maraqlı olacağını düşünürük.