BAYRAQDAR MEDİA – Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar’ın uluslararası baskılara boyun eğmemesi, sözde Kıbrıs sorununun çözümü için 46 yıldır konuşulan, ABD ile AB tarafından dayatılmak istenen, yönetiminde Kıbrıslı Türklerin sadece figüran olacağı “Federasyon” içerikli müzakereleri reddetmesi ve sadece “Eşit, egemen uluslararası tanınmış iki devletli çözümü konuşurum” demesi, Rum lider Hristodudilis’in uykularını kaçırdı zira Rum lider Hristodudilis’in aklındaki federasyon içeriği, nalıncı keseri gibi sadece tek tarafın çıkarına yönelik bir Federal devlet modeliydi.
KKTC yönetiminin iki devletli çözümü laf ola ortaya koymadığını görünce ilk işi sahtekarlıkla kendilerini üyeliğe kabul eden Avrupa Birliğine koşmak ve hem Türkiye’ye hem de KKTC’ye baskı yapıp masaya oturtmalarını ve “Federasyon” içerikli müzakereleri başlatmaları için Türk tarafına baskı yapmalarını istemek oldu.
Hristodudilis’in uluslararası diplomatik arenada ve AB toplantılarında anlattıklarına göre Kıbrıs sorunu sadece 4 maddeden oluşmaktadır ve çözüm için de aşağıdaki isteklerinin yerine getirilmesi gerekmekte.
1- Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki Garantilerin kaldırılması,
2- Türk askerinin Kıbrıs adasından çıkarılması,
3- KKTC’nin lağvedilmesi,
4- Kıbrıslı Türklerin sadece vatandaşlık hakları ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşları olmaları.
Rum lider Hristodudilis’in yukarıdaki istekleri yerine getirildikten sonra, Kıbrıslı Türkler sadece yeni kurulacak federal devletin vatandaşları olacaklar. Çoğunluk kimi seçerse adayı seçilenler yönetecek, yani Kıbrıslı Rumlar adanın tek sahibi ve yöneticileri olacaklar. Kıbrıs adası da 1 Mayıs 2004 tarihli “Onuncu Protokol” içeriğince tümü ile AB’nin hükümranlığı altına girecek. Adalar Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de AB üyesi Yunanistan ve AB’nin yeni üyesi “Kıbrıs Federal Devleti” Münhasır Ekonomik Bölgelerini birleştirecek. Sevr Haritası benzeri çöpe atılmış olan Sevilla Haritası yürürlüğe girecek ve Türkiye’nin Adalar Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’de hiçbir hakkı olmayacak!
Yeni seçilen Rum lider Hristodudilis’in aklındaki, ABD’nin ve AB’nin de uygulamaya koymak istedikleri çözüm aynen bu içerikte. Yani Rumların “çözüm” dedikleri, Kıbrıs’ın tamamını almak, yönetmek, Kıbrıs Türklerini azınlık yapmak.
20. Yüzyılın son yarısında Türkiye’yi adam yerine koymayan ve her istediklerini zorla dayatan ABD ve AB, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde güç kaybederken, Türkiye’de tam tersine güçlenerek bölgesel güç haline geldi. Şimdi her ikisi de artık Türkiye 20. Yüzyıldaki uysal çocuk olmadığını ve baskı ile kendisine hiçbir yaptırımı empoze edemeyeceklerini iyi biliyor.
Tabi, Rum lider Hristodudilis’in ve sözcüsünün yaptıkları açıklamalar bizi bağlamıyor. Tabirle Hristodudilis, tribünlere oynuyor. Tarafgir Rum basını da Hristodudilis’in geçen hafta yaptığı AB ziyaretini ve yetkililerle yaptığı görüşmeleri allayıp pullarken, AB’nin resmî açıklamaları tam aksini söyledi. Brüksel’de görüştüğü muhatapları Hristodulidis’e BM’yi adres göstererek AB’nin “destekleyici bir rol” oynamaktan başka bir seçenekleri olmadığını, müzakereleri yeniden başlatmak için AB’nin üstleneceği herhangi bir girişimin, Ankara üzerinde nüfuz kullanmakla veya ricacı olmakla sınırlı olduğunu söyledi kibarca.
Büyük hayallerle AB’ye giden ve “Federasyon” içerikli müzakerelerin başlatılması için derhal Türkiye’ye baskı yapılmasını talep eden Hristodulidis, belli ki ne kendisi ne de anası Yunanistan’ın tüm girişimlerine rağmen AB’den bekledikleri desteği alamamış. 1950’lerden bu yana -Milletler Cemiyeti’nden başlayarak- kapı kapı gezip bıkmadan usanmadan yorulmadan Kıbrıs’ın kendilerine verilmesi gerektiğini söyleyen bu milletin “hem suçlu hem güçlü” tavrına şaşırmamak elde değil. Neyse ki güçlü bir Anavatanımız var da, bunlar gezdiğiyle kalıyor.