Press "Enter" to skip to content

Dil Millet Olmanın Temel Unsurudur

Prof. Dr. Mehmet Yüce

Son yeniləmə: 18 Fevral 2022 11:13

Prof. Dr. Mehmet Yüce – UNEC Türk Dünyası İktisat Fakültesi Dekanı. Özel olarak bayraqdar.info için.

Bayraqdar.info – Bir devletin kurulabilmesi için gerekli olan ilk şey insan topluluğudur. İnsanlar olmaksızın bir devletin kurulması mümkün değildir. Yani milletsiz devlet olmaz. Ancak, insanların bir arada bulunması onları otomatik olarak millet yapmaz.

İnsanların millet olabilmeleri için onların birbirlerine birtakım bağlar ile bağlanmış olması gerekir. O nedenle birbirlerine birtakım bağlar ile bağlanmış insanlardan oluşmuş topluluğa millet denir.

Peki, bu bağlar nelerdir? Bu konuyu açıklayan objektif millet anlayışı ve sübjektif millet anlayışı olmak üzere iki anlayış bulunmaktadır.

Objektif millet anlayışına göre insanları birbirine bağlayan, yani millet haline getiren objektif bağlar olarak ırk, dil ve din birliğidir.

Sübjektif millet anlayışına göre ise millet, birtakım sübjektif bağlar ile birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluktur.

Milleti oluşturan, insanları birbirine bağlayan bu sübjektif bağlar arasında mazi, hatıra, amaç, ideal, istikbal, ülkü birliği gibi hususlar yer almaktadır. Geçmişte yaşanılan ortak acılar veya birlikte kazanılan başarılar, ortak amaca varmak için mücadeleler, ortak tehlikelere karşı birlikte karşı koyma isteği gibi faktörler insanları birbirine bağlar ve milleti oluşturur.

Objektif millet anlayışında belirttiği üzere, milleti oluşturan fertleri birbirine bağlayan en önemli bağ dil bağıdır.

Dil birliği görüşüne göre, insan topluluğunu bir millet haline getiren faktör, insanların aynı ortak dili konuşmasıdır.

Bu görüşe göre, millet aynı dili konuşan insanların oluşturduğu bir topluluktur. Çünkü ifade aracı olarak dil, en yaklaştırıcı ve kaynaştırıcı bir temel unsurdur. Dil, millet denilen toplumun en önemli sosyal varlığıdır. Milli kültürün ilk ve en önemli unsurudur. Kültür değerlerinin çoğu dille ifade edilir; dilde ifadesini bulur. Kendi dilimiz olmadan kendimize özgü edebiyatımızın, müziğimizin olması düşünülemez.

Mustafa Kemal Atatürk: “Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir” diyor.

Ahlaksız, ananesiz, hatırasız, kalpsiz, zihinsel bir millet yaşayabilir mi? Varlığını sürdürebilir mi?

Dil, bir milletin yapısında orta direktir, temel unsurdur, milletin can damarıdır. Millî kültürü oluşturan diğer bütün kültürel değerler dilin çevresinde oluşur, gelişir ve yaşarlar. Dil olmazsa onların varlığı da tehlikeye girer.

Kültürü canlı tutan, dolayısıyla bir milleti var eden ve yaşatan onun dilidir. Bizim dilimiz, Yahya Kemâl’in deyişiyle, vatanın kendi gövdesi ve ruhu olan Türkçedir, Türkün ve Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Buralar ancak Türkler ve Türkçe çekilirse vatan olmaktan çıkarlar.

Oktay Sinanoğlu’na göre ise, “Dil bir milletin şerefidir. Ancak şerefini koruyan milletler dünyada ciddiye alınır. Dil olmazsa kültür olmaz. Kültür olmazsa haysiyet ve şeref olmaz, millet olmaz. Türkçe giderse, Türkiye gider”.

Eğer düşmanları bir milleti yok etmeğe karar verirlerse, o milletin dilini ve kültürünü bozmak ve yok etmekle işe başlarlarmış.

Türk milleti kadim bir millettir. Alman İktisatçı Fritz Neumark’ın dediği gibi, Türkler pek farkında değil, ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz. O nedenle Türkler tarihsel süreç içinde Dünyanın birçok yerine dağılmıştır. Kimileri devlet kurarak varlıklarını devam ettirirken kimileri de maalesef devlet kurmak imkânına sahip olmamıştır.

Türkler içinde bulundukları devletlerin bütünlüğüne zarar vermemeye özen göstermelerine rağmen maalesef bağlı oldukları devletlerden aynı muameleyi görmemiş, aksine dil ve kültür yönünde asimilasyona uğramışlardır. Buna çarlık Rusya ve SSCB uygulamaları en iyi örnektir.

Bilindiği üzere, Türkistan coğrafyasındaki Türkleri asimile etmek üzere Çarlık idaresinin ve Bolşevik Rusya`nın egemenliğindeki Türklere Nikolay İl’minskiy tarafından geliştirilen metodu uygulamışlardır. Fikir babalığını Rus milliyetçisi Nikolay İl’minskiy’nin geliştirdiği bu metodun amacı, Rus hâkimiyeti altında yaşayan Türklerin dillerini unutturarak bunun yerine Rus dilini öğretmektir. Bunun için öncellikle müşterek bir Türk dili yerine her Türk boyu için mahalli konuşma dili öne çıkarılarak dil birliği parçalanmış, ardından kendilerine Rusça dayatılmıştır.

Tabii ki tarihsel süreç içinde Türkçeyi unutturmaya yönelik tek proje bununla ibare değil. Günümüzde farklı ülke egemenliğinde bulunan birçok Türk Boyu dili unutmuş durumundadır. Hatta kimi boylar milliyetini unutmuş durumundadır. Bunun en iyi örneklerden biri de Afganistan coğrafyasıdır. Bu coğrafyada Selçuklu ve Gazneli gibi eski Türk İmparatorluklarının dönemlerinde kalan onlarca Türk boyları günümüzde Türk dilini konuşmamaktadır. Benzer örnekleri Orta Doğu ve Balkan coğrafyasında da görmek mümkündür. Bu durumun devam etmesi halinde bazı Türkçe lehçeler yok olup gidecektir.

Türk dili ve lehçelerine sahip çıkma potansiyeli en büyük olan kurum kuşkusuz Türk Devletleri Teşkilatıdır. Dünya jeopolitiğinin kalbinde yükselen bir güç olan Türk Devletleri Teşkilatının üstleneceği en önemli misyon Türk dilini korumak ve yaşatmaktır. O nedenle TÜRKSOY bünyesinde Türkolog, tarihçi, siyaset bilimcisi, sosyolog ve antropologlardan oluşan bir komisyon marifetiyle dilini unutmaya maruz kalmış Türk Boyları ile irtibata geçilerek bu boyların tekrar ana dillerini kullanmaları, daha doğru bir ifadeyle özlerine dönmeleri sağlanmalıdır. Bu komisyon bir taraftan asimilasyona uğraşmış Türk boyları ile yoğun ilişki kurarken diğer taraftan da başta Avrupa ve Rusya olmak üzere yurtdışına göçmüş ve kendi kültüründen uzaklaşarak Türk dilini unutmuş ailelerin çocukları ilgili özel projeler geliştirmelidir. Bu projelerde dijitalleşmenin önem kazandığı günümüzde onun imkânlarından da yararlanmak mümkündür. Aksi takdirde yeterli önlem alınamazsa bu iki grup da belli bir süre sonra kadim Türk aile bağlarından koparak benliklerinden uzaklaşacaklardır. Küresel emperyalistlerin istedikleri de budur.

Bu mücadele elbette kolay olmayacaktır. Uzun soluklu ve güçlü bir irade gerektiren, kısa, orta ve uzun dönem faaliyetlere dayandırılması gereken bu proje üzerinde iyi düşünülmüş bilimsel temeli olan bir düşünceye ve uygulama planına dayandırılması gerekmektedir. Bu programın sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için de bunun Türk Devletleri Teşkilatı himayesinde kültürel etkinlikler kapsamında süreklilik arz edecek bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Mission News Theme by Compete Themes.