Son yeniləmə: 16 Dekabr 2021 20:58
Doç. Dr. Esma Özdaşlı, bayraqdar.info için özel
Bayraqdar.info – 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını yeniden ilan eden Azerbaycan, aynı gün kabul edilen “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akti” ile Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin (1918-20) mirasçısı olduğunu da ilan etmekteydi. Söz konusu bildiride, Çarlık döneminde Azerbaycan’ın hukuksuz olarak işgal edildiğinin, Sovyetler Birliği’nin savaş ilan etmeden yine uluslararası hukuku ağır bir şekilde ihlal ederek bağımsız AHC’yi işgal ettiğinin, 70 yıl boyunca Azerbaycan’a karşı sömürge politikası izlendiğinin, doğal kaynaklarının acımasızca sömürüldüğünün açıkça belirtilmesi tam bağımsız bir devlet olma ülküsünün tezahürü olmuştur. Bununla birlikte AHC’nin varisi olunduğunun açıklanması hem köklü devlet geleneğinin vurgulanması bakımından son derece isabetli bir karardır. Bu nedenle 18 Ekim 1991’in Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan ettiği tarih değil, daha önce alınan bağımsızlığın yeniden ilan edildiği tarih olduğunun belirtilmesi oldukça önemlidir.
1848’de dünyada sanayi yöntemiyle ilk petrol üretiminin ve 1924’te açık denizde ilk petrol aramalarının yapıldığı Azerbaycan, gerek Çarlık Rusya, gerekse Sovyet Rusya döneminde hem ülke içi, hem de küresel enerji ihtiyacının önemli bir kısmını tek başına karşılamaktaydı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında SSCB’nin petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 80’nin Azerbaycan tarafından karşılandığı dikkate alınırsa, savaşın zaferle bitmesinde Azerbaycan’ın ne kadar önemli rol oynadığını görmemek mümkün değildir.
1991 tarihli Anayasa Akti’nde vurgulandığı üzere Azerbaycan’ın kaynaklarını yüzyıllarca sömüren Çarlık ve devamında Sovyet Rusya’nın petrol tesislerini yenilememiş olması potansiyelin altında üretim yapılmasına neden olmuştur. Hatta bağımsızlığın ilk yıllarında eski teknoloji ile üretim yapan tesisler nedeniyle dünyanın en zengin doğal gaz kaynaklarına sahip olan Azerbaycan; Rusya, Türkmenistan ve İran’dan doğal gaz ithal etmek zorunda kalmış, doğal gazda ülke içi talep ancak “Şah Deniz” yatağından 2007 itibariyle doğal gaz çıkarılmaya başlanması ile karşılana bilmiştir. Günümüzde ise Azerbaycan, Güney Gaz Koridoru’nu oluşturan TANAP, TAP ve Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru hatları ile hem Türkiye’nin, hem de Avrupa’nın enerji güvenliği açısından güvenilir kaynak ülke haline gelmiştir. Benzer şekilde Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Supsa ve Bakü-Novorossiysk Petrol Boru Hatları da Azerbaycan’ın küresel enerji pazarındaki gücünü her geçen gün perçinlemektedir.
Özellikle Rusya’nın devre dışı bırakıldığı doğal gaz ve petrol hattı projeleri Azerbaycan’ın kaynaklarını değeri üzerinden uluslararası piyasalara ulaştırılmasını sağlamıştır. Çünkü Çarlık döneminden itibaren izlenen politikalarla, Azerbaycan petrollerini dış pazarlara ulaştıran boru hatları bilinçli olarak Rusya’ya doğru tasarlanmıştır. Dolayısıyla önemli demir ve karayolları gibi tüm Sovyet coğrafyasındaki hidrokarbon hatları da Rusya’dan ihracat yapılacak şekilde inşa edilmiştir. Bunun amacı, Azerbaycan ve diğer kaynak zengini ülkelerin Moskova’dan bağımsız hareket etmesini engellemek ve bu cumhuriyetler üzerinde “boru hattı” tekeli kurmaktır.
Gerçekten de Sovyetler Birliği çöktükten sonra bile bu cumhuriyetlerin boru hattı açısından Rusya’ya bağımlılıkları uzun yıllar devam etmiştir. Bu açıdan 20 Eylül 1994’te imzalanan ve Azeri-Çırak-Güneşli havzalarından çıkan petrolün Batılı şirketlerin de olduğu konsorsiyum ile çıkarılması ve küresel enerji piyasasına ulaştırılmasını öngören “Asrın Anlaşması” çok önemli bir gelişme olmuştur. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in “tarihi bir olay” olarak nitelendirdiği Asrın Anlaşması’nın hayata geçmesi ile Azerbaycan ekonomik açıdan hızla kalkınmıştır. Bununla birlikte Rusya’nın, Batı’nın ve İran’ın desteğini alan ve tüm diplomatik girişimlere rağmen işgalci politikalarından vazgeçmeyen Ermenistan’a karşı güçlü bir ordunun varlığı hayati öneme sahipti. Nitekim Azerbaycan izlediği başarılı enerji politikası ile hem ekonomisini güçlendirdi, hem de enerji gelirleri ile ordusunu modernize etti, Türkiye başta olmak üzere farklı ülkelerden ileri teknoloji silahlar aldı.
Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’sini işgal eden Ermenistan, son yıllarda cephe hattında yaptığı saldırılarla işgali genişletmeye yönelik girişimlerde bulunmuştur. Karabağ klanını devirerek iktidara gelen Nikol Paşinyan’ın İkinci Karabağ Savaşı’na giden süreçte artan provokasyonları ve 2019’da Savunma Bakanı David Tonoyan’ın “yeni topraklar için yeni savaş” doktrinini açıklaması düşmana karşı her an hazırlıklı olmayı gerektirmekteydi. Hatta sadece Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın kendisi değil, eşi Anna Hakobyan da saldırgan politikaların en önemli sembollerinden biri olmuş, 19 Eylül 2020’de Savunma Bakanlığı ile iş birliği yaptıklarını ve 1 Ekim’den itibaren 18-27 yaşları arasındaki kadınlara gönüllü temel askeri eğitim vereceklerini açıklamıştı.
Ancak A.Hakobyan elinde kalaşnikoflarla başlattığı bu saldırgan tiyatroyu tam olarak sergileyemeden 27 Eylül’de İkinci Karabağ Savaşı başlamış ve Ermenistan büyük bir hezimete uğramıştır. N.Paşinyan’ın tiyatrocu eşi dışında oğlu Aşot’un da işgal döneminde Karabağ’da askerlik yaptığını, hatta savaş sırasında Ağdam’da Aşot’u kurtarmak isteyen onlarca Ermeni askerinin öldüğü yönündeki iddiaları da ekleyelim. Dolayısıyla demokrasi, barış gibi bir takım olumlu söylemlerle iktidara gelen N.Paşinyan, selefleri gibi ülkesinin Güney Kafkasya’nın istikrasızlık merkezi haline gelmesi için elinden geleni yapmıştır. Özellikle Fransa’ya güvenen N.Paşinyan, Azerbaycan’ın tüm yapıcı girişimlerini geri çevirmiş ve sonuçta sahada gerekli dersi almıştır. Yaşadığı hezimete rağmen 2021 yılı Haziran seçimlerinde rakibi, Karabağ klanının sembol ismi Robert Köçeryan karşısında N.Paşinyan’ın yüzde 53 oy oranını nasıl yakaladığı çok sık gündeme gelmiştir. Bu sonucu Rusya-Batı çekişmesine bağlayan olduğu kadar eski Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, R.Koçaryan ve halefi S.Sargsyan’ın adlarının rüşvet ve yolsuzlukla anılması ve şaibeli servetleri ile ilişkilendirenler de vardır. Ciddi ekonomik sorun yaşayan Ermeni halkı için N.Paşinyan’ın en azından “hırsız” olmamasının seçim sonuçlarını etkilediği kanaatindeyiz.
Tüm bu gerçekler, Erivan’da iktidara kim gelirse gelsin barış yoluyla işgali sonlandırmanın mümkün olmayacağını göstermiştir. Çünkü Ermenistan eğitim sistemi çok küçük yaşlarda çocukların zihinlerini işgalci fikirlerle zehirlemektedir. İşgali meşru gösteren bu eğitim neticesinde, İran dışındaki tüm komşularından (Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan) toprak iddiası toplumsal hafızada değişmez bir hak gibi yer almıştır. Bu nedenle Ermenistan’ın mütecaviz politikalarından vazgeçmesinin ön koşulu, zihinsel değişimdir. Ancak bu değişimin ne kadar sürede ve ne ölçüde gerçekleşebileceği sorusunun cevabını vermek çok kolay değildir. Bu bakımdan Azerbaycan’ın enerji kaynaklarından elde edilen gelirleri, ordunun modernizasyonuna yönlendirmesinin ne kadar isabetli bir karar olduğu İkinci Karabağ Zaferi ile net olarak görülmüş, Azerbaycan ordusu 30 yıllık işgali 44 gün gibi kısa sürede sona erdirerek dünya savaş tarihine adını altın harflerle yazmıştır.
Özellikle 1993-2003 yılları arasında SOCAR’ın Başkan yardımcılığı görevinde bulunmasının verdiği tecrübe ile çok başarılı bir enerji politikası yürüten Devlet Başkanı İlham Aliyev’in enerji alanında attığı adımlar önemlidir. 1999’da anlaşması yapılan BTC’nin faaliyete geçmesi İ.Aliyev’in devlet başkanlığı dönemine denk gelmiştir. Ayrıca TAP, TANAP gibi hatların faaliyete geçmesi de Azerbaycan’ın küresel enerji politikasındaki gücünü artırmış ve Azerbaycan’ı Avrupa’nın enerji güvenliği açısından kilit ülkelerden biri haline getirmiştir.