Son yeniləmə: 16 Noyabr 2021 17:46
Sedat Serdaroğlu
Yıl 1883; İsmail Gaspıralı Bey çıkarmaya başladığı “Tercümân-ı Ahvâl-i Zaman” gazetesinin 1912 yılına kadar süren yayın hayatı boyunca bir yandan Türk Dünyasının dertlerinin sesi olmaya çalışmış bir yandan da savunduğu çözümün anahtarını şu ilke ile vurgulamıştı: “Dilde, Fikirde, İşte Birlik”.
Yıl 2021; İstanbul’da toplanan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Devlet Başkanları 8. Zirvesinde Türk Konseyinin adının “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirilmesi ve yola yeni adıyla devam etmesi kararlaştırıldı. Ayrıca 2040 vizyon belgesinde Gaspıralı İsmail’in “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ilkesine atıf yapıldı ve istikamet olarak kabul edildi.
Asırlık rüyanın duyulan en ciddi adımlarıydı bu.
Sonuç bildirisinde ve 2040 vizyon belgesinde ifade edilenlerin özeti daha fazla işbirliği, daha fazla dayanışma ve daha çok destek. Ulaşım, Bilişim, Ticaret, Askeri, Ekonomik, Siyasi ve hatta İklim Değişikliği konusunda dahi çıkarların ortaklığı, birlikten doğacak kuvvetin, geleceğin müreffeh Türk Dünyasına yansımasını sağlamak.
Neler yok ki sonuç bildirgesinde:
Karabağ meselesinde ve bölge istikrarında Azerbaycan’a tam destek;
Zengezur koridoru konusunda Azerbaycan tezlerinin savunulması;
Zengezur koridorunun Hazar geçişiyle entegre edilmesiyle ortaya çıkacak fırsatın Türk devletleri açısından doğuracağı imkanlar (burada Türkmenistan’ın ilk kez üst düzeyde temsil edilmesi gönül birlikteliğiyle beraber farklı bir yönüyle de önem kazanıyor);
Enerjide işbirliği;
Tarımda işbirliği;
Avrupa’yla yapılan ve içimizde yara olan öğrenci değişimi;
Diaspora faaliyetlerinin güçlendirilmesi;
Güvenlik konusunda ortak hareket;
Ortak kültür mirasının gelişimi;
Ortak Türk Tarihi, Ortak Türk Coğrafyası ve Ortak Türk Edebiyatı derslerinin okutulması;
KKTC’nin teşkilata katılımı konusunda Türkiye’nin davet isteğinin desteklenmesi gibi çok önemli ve geleceğe dönük hamleler söz konusu.
Uzun sözün kısası; aynı kararlılıkla yola devam edilirse büyük ve parlak geleceğin inşası adına emsalsiz hamleler yapılmıştır.
Üçüncü taraflar adına Türk devletleriyle yapılacak her türlü politik faaliyetin bir’e karşı değil beş’e ve hatta daha fazlasıyla çarpılmasının hesap edilmesi anlamına gelir ki bölge Jeopolitiği açısından pek çok değerlidir.
Elimiz güçlenecek, gücümüz pekişecek.
Pek tabidir ki güçlenmemizden rahatsızlık duyarak bu birlikteliğe sekte vurmaya çalışacaklar olacaktır. Fakat artık onlara karşı da birliğimizin varlığından güç alacağımız unutulmamalıdır.
Yine Macaristan’ın gözlemci statüsüyle toplantıya dâhil olmasının çok çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Din ve mezhep hizipçiliğinden arınmış sade Türklük bilinciyle ortaya çıkan teşkilatın fotoğrafı Macaristan’ın varlığıyla netleşmiştir.
Yani Attila’nın ruhu orada eksik değildi. Tıpkı destan kahramanlarımız Oğuz Kağan’ın, Dede Korkut’un, Manas’ın, Alpamış’ın, Esmambet’in, Ötegen Batır’ın varlığı gibi bizi birleştirdi yeniden.
Gaspıralı’nın ömür boyu sancıları, Yusuf Akçura’nın hayali uğruna Fizan’a sürgününü, Ziya Gökalp’in “esasları” ile kazanılan ilmi boyutun nihai durağı, “Milli Hatip” Hamdullah Suphi’nin nutukları, Atsız’ın bitmeyen kavgaları, Türkeş Bey’in adadığı ömür… Bu kutlu yolun vardığı menzileydi sevdaları.
1992’de başlatılan, 2009’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” adıyla kurulan ve artık “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak anılacak bu yürüyüşün başka çabalardan çok daha farklı olacağını görebiliyorum.
Tarih; emeği geçen ve geçecek herkesi iftiharla yazacaktır.
Son sözü büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e bırakıyorum: “Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım”.
İnancı olan herkese saygıyla…
Yazar hakkında: Tanınan yazar, Türkiye’nin Denizli şehrindeki Türk Eğitim Vakfı Anadolu Lisesi Tarih öğretmeni Sedat Serdaroğlu Azerbaycan’a sevgisi ile bilinen aydınlardandır.
Aynı zamanda bir kaç yıl önce S.Serdaroğlu’nun teşebbüsü ile Türk Eğitim Vakfı Anadolu Lisesi öğrencilerinden oluşan “Hocalı çalışma grubu” adlı dernek kurulmuş.
Onun yazarı olduğu “Vatansız Çiçekler” romanı Ahıska Türkleri’nin 1944 yılından Ahıska’dan başlayarak Özbekistan’a, oradan da Azerbaycan’a uzanan kaderinden bahseder. Romanda Ahıska Türkleri’nin Hocalı’ya yerleşmesi, daha sonra 1992 yılı Şubat ayının 25’den 26’na geçen gece yaşanan felaketlerin, insanlık aleyhinde cinayetlerin, Ermeniler’in Azerbaycan halkına karşı yaptığı soykırımın şahidine dönüşmeleri büyük yürek ağrısı ile kaleme alınmıştır.
Sedat Serdaroğlu hocama teşekkürler.